23 Mayıs 2012 Çarşamba
Yengelikten patronluğa yükseliş
Yengelikten patronluğa uzanan başarı hikayesi
Eşinin ölümünden sonra, sahip oldukları araç servisinin başına geçen Ayçin Veziroğlu, önce “Yenge evine git de yemek pişir” diyen işçilere kendini kanıtladı. Ardından da yıllık cirolarını 2 milyon dolara yükseltti.
Adı Ayçin Veziroğlu… İstanbul’daki Üstün Oto Yetkili Servisi’nin patroniçesi. Türkiye’deki 37 Nissan yetkili servis ve bayisi sahibi arasında tek kadın… Kendi halinde bir ev kadınıyken, eşini kaybettikten sonra atıldığı iş hayatındaki mücadelesi ise filmlere bile konu olacak cinsten. Türkiye’nin ilk yedek parça dükkânı sahiplerinden Mete Veziroğlu’nun oğlu Tarık Veziroğlu ile Ayçin Veziroğlu, 1990′da evlendi. O tarihte Ayçin Hanım 22 yaşındaydı. Bir süre sonra çocuk sahibi olmak istediler. Ancak bu istekleri bir türlü gerçekleşmedi. Tedavi sonuç vermeyince, 1999′da evlat edinmeye karar verdiler. Bekledikleri haber 2003′te geldi. Avcılar’da 17 günlük bir bebek bulunmuştu. Pusetinde, “Yetiştirme yurtlarında kalmasın. İyi bir aile tarafından sahiplenilsin” notu vardı. Yasal işlemlerin ardından bebeği kucaklarına alan Veziroğlu çifti, ona Damla ismini koydu. Fakat çiftin mutluluğu sadece 4 yıl sürdü.
Eşleriyle sarma sardı
Başındaki ağrılar nedeniyle doktora giden Tarık Veziroğlu’na beyin tümörü teşhisi konuldu. Hastaneye yatan Veziroğlu ameliyat edildi. Fakat bir süre sonra da deri kanseri (melenom) teşhisiyle sarsıldı. Çift, 300 bin lira kredi çekerek tedavi için ABD’ye gitti. Doktorlar 2 ay sonra artık yapılacak bir şey kalmadığını söyleyince de Türkiye’ye döndüler. Tarık Veziroğlu, 6 Aralık 2007′de vefat etti. Eşini kaybeden Ayçin Hanım kızıyla baş başa kaldı. Üstelik hem eşinin piyasaya olan borçlarını, hem de tedavi için çektikleri krediyi geri ödemesi gerekiyordu. Evliliği boyunca hiç çalışmamıştı. Kendi deyimiyle sudan çıkmış balık gibiydi. İşyerine gittiğinde hiç beklemediği bir tepkiyle karşılandı. Yıllarca Tarık Veziroğlu’na alışan personel, Ayçin Hanım’a “Yenge git eve yemek pişir” , “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” gibi tepkiler verdi. Fakat ‘yeni patron’ yılmadı; personele kendini kabul ettirmek, otoriteyi sağlamak için uğraştı. Ve sonuçlarını da fazlasıyla aldı. Ayçin Veziroğlu, iş hayatına atıldığı o ilk günleri şöyle anlatıyor: “Eşimi kaybettikten sonra büyük bir boşlukta hissettim kendimi. İşyeri, çalışanlar, borçlar, kızımız… Hepsi gözümde büyüyordu. Çünkü 17 yıl eşime ve çocuğuma baktım. Hiçbir iş yapmadım. Zaten eşim de çalışmamı istemiyordu. Eşimden devraldığım bayrağı taşıyabilmem için çalışanlara kendimi kanıtladım. Şirkete gelen müşteriler kur yapıyordu. Bir kadın olarak bunlarla uğraşmak büyük bir sıkıntı yarattı bende. Şimdi hem müşterilerimizle hem çalışanlarımızla tek vücut halindeyiz.” Çalışanların eşleriyle de görüştüğüne dikkat çeken Ayçin Veziroğlu şöyle devam ediyor: “Evli olanların eşleriyle sık sık telefonla konuşurum. Evlerine gidip, birlikte yemek yapıp, sarma sararım. Yıllık 2 milyon doların üzerinde bir ciro yapıyoruz. Genel müdürlüğümüzün desteği, katkılarıyla bu rakamı daha yukarılara çekeceğiz. Çünkü personelim, şirketimizi Türkiye’nin gururu haline getirmek için söz verdi.”
‘Cebim 24 saat açıktır’
Personelin saçına, sakalına ve giyim kuşamına özen gösterdiğinin altını çizen Ayçin Hanım, “Bir personelime, ‘Saçını kes’ dedim. Bana, ‘Tarık abim uzun saç severdi’ diyerek sert yanıt verdi. Yengelikten patronluğa geçmem başlarda sorun oldu. Ama şimdi hepsi ‘yenge’ demeyi bıraktı. ‘Ayçin Hanım’ diyorlar. Hepsi işi sahiplendi” diyor. İşin başına geçtikten sonra özellikle Nissan Genel Müdürlüğü’nün kendisine her konuda büyük destek verdiğinin altını çizen Ayçin Veziroğlu sözlerini şöyle tamamlıyor: “Her müşterimizde benim cep telefonum vardır. Müşteriler günün 24 saati bana ulaşırlar. Bazen kadın sesi duyunca, ‘Özür dileriz’ diyerek kapatırlar. Ardından ben arayan numaraya dönüp, doğru kişi olduğumu söyler, araçlarıyla ilgili sorunlar konusunda kendilerini bilgilendiririm.”
‘Seni karnımda değil kalbimde taşıdım kızım’
Ayçin Veziroğlu, kızları Damla’ya “kavuşmalarının” öyküsünü şöyle aktarıyor: “Tarık’la başvuruyu yaptıktan sonra, ‘İnşallah kız çocuk denk gelir. Kızımız kıvırcık saçlı, beyaz tenli olur’ diye konuşuyorduk. Tüm istediklerimiz oldu. Onu gördüğümüzde tarifi imkânsız bir duygu yaşadık. Görevliler, ‘Polisler ismini Elif koymuş’ deyince ben eşime dönüp, ‘İsmini sen koy’ dedim. Tarık, ‘Damla’ olsun dedi. Onu kucağıma aldığımda parmağımı sıktı. O an, ‘Bu benim çocuğum’ dedim. 2003′ten beri hayatımızda damla damla birikerek çoğaldı. İleride sorun yaşamasın diye her anında ona gerçekleri bütün çıplaklığıyla anlattık. Küçükken bana, ‘Anne beni nasıl doğurdun’ diye sordu. Önce kendi kendime, ‘Bu durumu nasıl açıklamalıyım?’ diye sordum. Ardından da ‘Kızım, ben seni karnımda değil, kalbimde besledim. Kalbimde doğurdum’ cevabını verdim. Ona baktığım zaman içim titriyor. O benim nefesime nefes oldu.”
Kaynak: Sabah